Fındık Kabuğu’ndan Saçılanlar... Mustafa Turan Yazdı!

Kültür-Sanat 11.05.2025 - 16:42, Güncelleme: 11.05.2025 - 17:34
 

Fındık Kabuğu’ndan Saçılanlar... Mustafa Turan Yazdı!

Ferhan Şensoy ve Cihan Öksüz’ün birlikte yazdıkları ’Aşkımızın Gemisi Fındık Kabuğu’ adlı oyununu Bulancak Sanat Tiyatrosu’nda izledim. Daha doğrusu oyunun Bulancak’a uyarlanmış versiyonunu izledim. Bulancak’taki oyunun yönetmeni; Mustafa Çolakoğlu.

Hemen söyleyeyim ki unutulmasın; oyun, her çarşamba saat 20.30’da Bulancak Sanat Tiyatrosu’nun kütüphane binasındaki sahnesinde oynanmaya devam ediyor. Hem sahnelenen oyunu değerlendirmek hem de Bulancak Sanat Tiyatrosu’nun sanat mücadelesinden biraz bahsetmek istiyorum.   AŞKIMIZIN GEMİSİ FINDIK KABUĞU (Bulancak Versiyonu) Oyun, erkek evinde geniş ailenin kendi aralarındaki hararetli konuşmalarıyla başlıyor. Hararetli tartışmanın konusu ise kız tarafının erkek tarafına ön şart olarak yolladığı düğün listesidir! Listede yok yok! Sözümona içinde başlık parası bulunmayan bu listenin koşulları öylesine ağırdır ki erkek evindeki tartışmanın hararetinden düğün mü var cenaze mi var anlaşılamamaktadır.. Sahne ikiye bölünmüştür; sahnenin bir tarafında kız evi diğer tarafında da oğlan evi görünmektedir. Ama sahne bu kadar değildir. Çağdaş tiyatronun özelliklerinden yararlanılarak dağlar tepeler dolaşılıyormuş gibi seyircinin arasında dolaşılmış ve bu sayede kah Damudere köyünde kah Pazarsuyu’nda bulunduğumuz hissettirilmiştir. Yöreye özgü ağız, deyiş ve argo daha ilk sahnede hemen kendini göstermektedir. Dilsel özellikler oyunun başından sonuna kadar korunmuş daha giriş sahnesinde bir konum etiketi gibi olayların nerede geçtiği hakkında hemen bir fikir verilmiştir. Baştan da belirttiğim gibi Ferhan Şensoy’un yazdığı oyunun Bulancak versiyonundan bahsetmiş oluyoruz. Bu oyun Bulancak/Giresun dışında başka bir yerde daha sahnelenmiş olsaydı seyirciden acaba yine bu kadar etkileşim alabilir miydi, bilemiyorum. Çünkü komediye yaslanan ve yöre insanının söyleyiş özellikleri üzerinden dünyayı ve olayları açıklamaya çalışmak hiç de kolay bir iş değildir. Bu anlamda izlediğimiz oyun bir muamma olan insanı açıklamaya çalışmıyor daha ziyade göstermeye, yansıtmaya çabalıyordu. Bulancak insanının tipolojisi üzerine titizlikle çalışıldığını düşünüyorum. Kadınların kendi aralarındaki konuşmaları, erkeklerin hovarda ve nobran dünyası ve kadın-erkek kimliği üzerinden rol çatışmasında yöreyi vurgulayan tarzları ilgi çekici ve başarılıydı. Yöresel konuşmalar, yine yöresel jest ve mimiklerle tamamlanmıştı. Bir yandan oyunun bu denli yöresel vurgusu acaba doğru mu diye aklımdan geçirmedim değil. Fakat sonuçta Şensoy ve Öksüz’ün oyunu da mesajını Karadeniz insanı üzerinden veriyordu zaten. Bence yapılan uyarlama gayet güzel görünüyordu. Oyuncuların başarılı performansları sık sık alkışlandı ve seyircideki en değerli karşılığını buldu. Sahne geçişlerindeki alkışlar ve kimi performanslara bir karşılık mahiyetindeki o güzel gülüşmeler tiyatro sanatının mimesis (yansıtma) özelliğinin güzel işletildiğinin bir kanıtıydı.   SAHNEDİR EN İYİ ÖĞRETMEN Brechtçi epik tiyatro anlayışının Aristocu dramatik tiyatro anlayışıyla sentezlendiğini ama Brechtçi yanın oyuna hakim olduğunu söyleyebiliriz. Hatta Çehov’un tabanca klişesinin bile uygulandığını dikkate aldığımızda belki de tüm tuşlara basılmış gibiydi. Bu ayrıntılara ne gerek var diye düşünebilirsiniz. Oysa bu özellikler izlediğimiz eserin sanatsal yönünü açığa çıkaran belli başlı özelliklerdir. Amatör bir ilçe tiyatrosunun bu seviyede oyunlar çıkarması, tiyatro sanatının evrensel doğrularının sahnede uygulanmaya çalışılması, aslında, Bulancak Sanat Tiyatrosu’nun bunca yıl nasıl ayakta kaldığının da bir yanıtıdır. Bu ayrıntılar bize şunları gösteriyor. Bulancak Sanat Tiyatrosu, oyuncularıyla, yönetimi ve emekçileriyle hem alaylı hem de okullu olarak tüm işlerini ciddiye alan bir ekip görüntüsü veriyor. Okullu oyuncular şan şöhret peşinde koşmak yerine kentin tiyatrosuna sahip çıkıyorlar. Tüm ekibin kendi aralarındaki tatlı rekabeti ve güçlü dayanışması artık kimin alaylı kimin okullu olduğunu ayırt etmemize pek imkan vermiyor. Alaylılar yılların deneyimiyle oyunculukta öyle ustalaşmışlar ki gerçek formasyonun bizzat sahnede edinildiğini gerçek öğretmenin sahne olduğunu ıspatlıyorlar.  Herkesin birbirini gayet iyi tanıdığı bu küçük kasabada tiyatro oyuncusu olmak neredeyse kasabanın starı olmak gibidir herhalde. Bu nedenle egoların bir miktar şişmesi ve sanat adına küçük tartışmaların ve ayrışmaların yaşanması da gayet doğaldır. Küsüp gidenler ve hevesi kırılanlar da oluyordur mutlaka. Ne tartışmalara vakıfım ne de küsüp gidenleri biliyorum. Dışarıdan bakan ve İstanbul’da yaşayan bir izleyici olarak ne gidenleri ne de kalanları görüyorum. Ben yalnızca gönüllülükle sürdürülen; bir okul, bir kurum olarak Bulancak Sanat Tiyatrosu fenomenini görüyorum. Hakkında belgesel çekilen ve 2025 yılında Giresun’daki 1 Mayıs mitinginde ‘Özgür sanat! Özgür tiyatro!’ sloganıyla yürüyebilen ve sınıfının bilinciyle hareket eden bir tiyatro ekibi görüyorum. Oyunun Bulancak insanını tipolojik açıdan güzel yansıttığını vurgulamıştım. Bir oyunun akıp gitmesi az şey değildir!  Oyuncuların bu rahatlıklarının arkasında elbette provalar tekrarlar olduğu düşünülse de esas neden bu değildir. Oyuncular doğrudan aileden, eş dosttan, arkadaş çevresinden zaten doğal olarak yıllarca gözlemiş oldukları kişileri oynadılar aslında. Buradaki gözlemlerini tiyatro ortamına transfer etmiş oldular. Böylece zaten karmaşık ve katmanlı olmayan neredeyse mesajı apaçık edilen ve didaktik kimi ögelerin yer aldığı neşeli bir oyun izledi seyirciler. OYUNUN MESAJI Kadın erkek çatışkısı, kadının ezilmişliği, bir mal gibi satılmak istenmesi üstelik erkeğin doğal bir sömürücü olarak Bulancak’taki versiyonuyla ilgi çekti. Son sahnede yine bir klişeye yer verildi. Aşıkların önü Pazarsuyu’nda kesildi! Töre cinayetine biraz da alaycı bir son bakışla perde kapandı. Küçük kardeş ablası Dökül’ü ve sevgilisi Davud’u vurduktan sonra namusunu temizlediğini söyleyerek oyunu bitirdi. Yönetmen oyunun sonunda bize herhangi bir kurtuluş reçetesi vermediğine göre oyunda konu edilen bu sorunların Bulancak’ta hala devam ettiği yorumunda bulunabiliriz. Biliyoruz ki bir sanat eserinde verilen mesajlar hiçbir zaman için gelişi güzel değildir. Bu nedenle de mesajları doğru okumak ve toplumsal anlamda tüm eleştirileri önemsemek zorundayız. Bulancak Sanat Tiyatrosu topluma doğru bir mesaj verme misyonuyla kendi üstüne düşeni yapmış oluyor. Diğer sivil toplum örgütlerinin, sendika ve kuruluşların da bu minvalde görünürlüğü olan işler yapması şarttır. Haklar, özgürlükler bu mücadelenin rengiyle kendi doğal tonunu buluyor.   Ne yazık ki kapalı gişe oynanmadı oyun. Bulancak Sanat Tiyatrosu’nun belki de en çok eleştirebileceğim yönü budur. Faaliyet tanıtımları ne yazık ki sahnede yürütülen işler kadar profesyonel değil. Nihayetinde haftalık 150 kişilik bilet satışından bahsediyoruz. Giresun, Bulancak ve Piraziz’in nüfusu göz önüne alındığında oyunun kapalı gişe oynanmasını sağlayacak olan sayı hiç de zor değildir. Bu konuda ayrı bir birim oluşturulup oyunun tanıtımları daha iyi yapılsa tiyatronun geleceği bambaşka bir seyir alacaktır. Benim izlediğim oyunda tiyatro salonunun yarısından biraz fazlası dolmuştu. İşlenen temayı dikkate alarak seyirci konusunda bir yorumda bulunacak olsaydım; seyircinin kadın ve çocuklardan, gençlerden oluşmasının hayli dikkat çekici olduğunu söylemek isterdim. Çünkü her zaman için salonlardaki seyirci temsiliyetinin bir anlamı olduğunu düşünürüm. Anlatılan konu özelinde Bulancaklının toplumsal dönüşüm arzusunu da kodlayan bir temsiliyet vardı salonda. Değişimin gerçek dinamiği oyunda da yansıtıldığı üzere kadınlar ve gençlerdir. Salonda da böyleydi durum. Bu çakışmanın tesadüf olmadığını, sosyal gerçekliği yansıttığını düşünüyorum. Sahnede yer alan oyuncular içinde arkadaşlarım, öğrencim ve uzaktan da olsa tanıdığım çok değerli dostlar vardı. İlk defa gördüğüm genç oyuncular vardı. Gençlerin sahne tozu yutmaları Bulancak’ın kültürel iklimi için çok önemlidir. SİNEMA ÖLÜ TİYATRO SAĞ Bu kentin bir zamanlar iki ayrı sineması vardı. Sinema ve tiyatro esasen kulvarları farklı iki sanat alanı olsa da hedef kitleleri aynı olduğu için daima seyirciyi ikircikli bırakırlar. Seyirci acaba hangisine gitsem diye bazen arada kalır. Bu farklı kulvarların rekabetinde Bulancak Türkiye’deki tek örnek olarak incelenmesi gereken bir seyirci pratiğiyle tiyatroyu sağ bırakmış sinemayı ise ölmekten kurtaramamıştır. Elbette başta Mürsel Gülmez ve diğer kurucu arkadaşlarımızın ve sonraki kuşak çalışanların büyük inadıyla olmuştur bu kazanım. Ancak buradaki gönüllülük (tiyatro) ve ticaret (sinema) açısından seyircinin seçimini doğru yorumlamamız gerektiğini ve tiyatronun samimiyetini Bulancaklının doğru okuduğunu söylemek istiyorum. Bulancaklıların tiyatroyu desteklediklerini sahiplendiklerini söylesek de boş koltuklar en çok da oyuncuların ve onlarla birlikte gönüllü olarak emek veren dostların içini acıtıyor. Kapalı gişe oynanan oyunların enerjisinin her zaman için bambaşka olduğu söylenir.  Bulancak’ta seyircinin azaldığı dönemler olsa da tiyatronun kapanmasına yol açacak bir seviyeye hiçbir zaman inmemiş olması eldeki en önemli tesellimizdir. Demek ki gönül verenlerin umudu henüz tükenmemiştir. Demek ki tiyatromuzda hala bilgi, tecrübe ve liyakat kendi borusunu öttürmektedir. Yoksa bu oyunlar bunca yıldır devam edemezdi. Oyunda Davut ve Dökül Bulancak’ın aşka inanan iki güzel çocuğuydu. Birlikte mutlu olacaklarına inanıyorlardı ta ki köhnemiş töreler karşılarına kardeş kılığında çıkıp onlara kurşun sıkana kadar. Yönetmen Mustafa Çolakoğlu onlara yeni bir son yazmasa da töreyi alaya alan bir yorumla oyunu bitirdi. Cesarete ve umuda göz kırpmış oldu. Bu yazıda oyuncular hakkında da bir iki söz söylemek ve öne çıkan performansları belirtmek istedim, sonra baktım ki yazıyı gereksiz yere çok uzatmış olacağım; vazgeçtim! Çünkü tüm kadro istisnasız gayet güzel bir performans sergilediler. Onları buradan bir kez daha alkışlıyorum! İster sahne önünde olsun ister sahne arkasında; Bulancak Sanat Tiyatrosu’na emek veren herkese bu kente kattıkları paha biçilmez değerden ötürü bir arkadaşları olarak teşekkür ediyorum. Bu oyunda yer alan tüm dostlara omuz veren sadık seyircilere selam ve sevgilerimi sunuyorum. OYUNCULAR Şenol Yaşar Sururi Apaydın Armağan Meyveci Filiz Yıldırım Emine Ödemiş Özlem Kelleci İpek Su Yaşar Olgun Kartal Zuhal Akdemir Selim Tamcı Adil Bekçi Beste Kara Arife Beşikçi Sezgin Birol Henden Cankut Elmas Aleyna Canik Beren Su Karahasan Hüseyin Efe Aydın Kaşif Buğra Aksu   TEKNİK EKİP Burak Baş Vedat Özkaya Cemal Er Gökmen Azder Bulancak Sanat Tiyatrosu’nu merak eden arkadaşlar için YouTube’dan TRT yapımı olan ’Bir Heves Tiyatro’ belgeselini de izlemelerini öneriyorum. Mustafa Turan'ın güncel yazılarından haberdar olabilmek için; https://mustafaturan.art/ adresini ziyaret edebilirsiniz. İnstagram: @mustafaturan.art Facebook: Mustafa Turan Youtube: Mustafa Turan  
Ferhan Şensoy ve Cihan Öksüz’ün birlikte yazdıkları ’Aşkımızın Gemisi Fındık Kabuğu’ adlı oyununu Bulancak Sanat Tiyatrosu’nda izledim. Daha doğrusu oyunun Bulancak’a uyarlanmış versiyonunu izledim. Bulancak’taki oyunun yönetmeni; Mustafa Çolakoğlu.

Hemen söyleyeyim ki unutulmasın; oyun, her çarşamba saat 20.30’da Bulancak Sanat Tiyatrosu’nun kütüphane binasındaki sahnesinde oynanmaya devam ediyor. Hem sahnelenen oyunu değerlendirmek hem de Bulancak Sanat Tiyatrosu’nun sanat mücadelesinden biraz bahsetmek istiyorum.

 

AŞKIMIZIN GEMİSİ FINDIK KABUĞU

( Bulancak Versiyonu)

Oyun, erkek evinde geniş ailenin kendi aralarındaki hararetli konuşmalarıyla başlıyor. Hararetli tartışmanın konusu ise kız tarafının erkek tarafına ön şart olarak yolladığı düğün listesidir! Listede yok yok! Sözümona içinde başlık parası bulunmayan bu listenin koşulları öylesine ağırdır ki erkek evindeki tartışmanın hararetinden düğün mü var cenaze mi var anlaşılamamaktadır..

Sahne ikiye bölünmüştür; sahnenin bir tarafında kız evi diğer tarafında da oğlan evi görünmektedir. Ama sahne bu kadar değildir. Çağdaş tiyatronun özelliklerinden yararlanılarak dağlar tepeler dolaşılıyormuş gibi seyircinin arasında dolaşılmış ve bu sayede kah Damudere köyünde kah Pazarsuyu’nda bulunduğumuz hissettirilmiştir.

Yöreye özgü ağız, deyiş ve argo daha ilk sahnede hemen kendini göstermektedir. Dilsel özellikler oyunun başından sonuna kadar korunmuş daha giriş sahnesinde bir konum etiketi gibi olayların nerede geçtiği hakkında hemen bir fikir verilmiştir. Baştan da belirttiğim gibi Ferhan Şensoy’un yazdığı oyunun Bulancak versiyonundan bahsetmiş oluyoruz.

Bu oyun Bulancak/ Giresun dışında başka bir yerde daha sahnelenmiş olsaydı seyirciden acaba yine bu kadar etkileşim alabilir miydi, bilemiyorum. Çünkü komediye yaslanan ve yöre insanının söyleyiş özellikleri üzerinden dünyayı ve olayları açıklamaya çalışmak hiç de kolay bir iş değildir. Bu anlamda izlediğimiz oyun bir muamma olan insanı açıklamaya çalışmıyor daha ziyade göstermeye, yansıtmaya çabalıyordu.

Bulancak insanının tipolojisi üzerine titizlikle çalışıldığını düşünüyorum. Kadınların kendi aralarındaki konuşmaları, erkeklerin hovarda ve nobran dünyası ve kadın-erkek kimliği üzerinden rol çatışmasında yöreyi vurgulayan tarzları ilgi çekici ve başarılıydı.

Yöresel konuşmalar, yine yöresel jest ve mimiklerle tamamlanmıştı. Bir yandan oyunun bu denli yöresel vurgusu acaba doğru mu diye aklımdan geçirmedim değil. Fakat sonuçta Şensoy ve Öksüz’ün oyunu da mesajını Karadeniz insanı üzerinden veriyordu zaten. Bence yapılan uyarlama gayet güzel görünüyordu.

Oyuncuların başarılı performansları sık sık alkışlandı ve seyircideki en değerli karşılığını buldu. Sahne geçişlerindeki alkışlar ve kimi performanslara bir karşılık mahiyetindeki o güzel gülüşmeler tiyatro sanatının mimesis (yansıtma) özelliğinin güzel işletildiğinin bir kanıtıydı.

 



SAHNEDİR EN İYİ ÖĞRETMEN

Brechtçi epik tiyatro anlayışının Aristocu dramatik tiyatro anlayışıyla sentezlendiğini ama Brechtçi yanın oyuna hakim olduğunu söyleyebiliriz. Hatta Çehov’un tabanca klişesinin bile uygulandığını dikkate aldığımızda belki de tüm tuşlara basılmış gibiydi. Bu ayrıntılara ne gerek var diye düşünebilirsiniz. Oysa bu özellikler izlediğimiz eserin sanatsal yönünü açığa çıkaran belli başlı özelliklerdir.

Amatör bir ilçe tiyatrosunun bu seviyede oyunlar çıkarması, tiyatro sanatının evrensel doğrularının sahnede uygulanmaya çalışılması, aslında, Bulancak Sanat Tiyatrosu’nun bunca yıl nasıl ayakta kaldığının da bir yanıtıdır.

Bu ayrıntılar bize şunları gösteriyor. Bulancak Sanat Tiyatrosu, oyuncularıyla, yönetimi ve emekçileriyle hem alaylı hem de okullu olarak tüm işlerini ciddiye alan bir ekip görüntüsü veriyor. Okullu oyuncular şan şöhret peşinde koşmak yerine kentin tiyatrosuna sahip çıkıyorlar. Tüm ekibin kendi aralarındaki tatlı rekabeti ve güçlü dayanışması artık kimin alaylı kimin okullu olduğunu ayırt etmemize pek imkan vermiyor. Alaylılar yılların deneyimiyle oyunculukta öyle ustalaşmışlar ki gerçek formasyonun bizzat sahnede edinildiğini gerçek öğretmenin sahne olduğunu ıspatlıyorlar. 

Herkesin birbirini gayet iyi tanıdığı bu küçük kasabada tiyatro oyuncusu olmak neredeyse kasabanın starı olmak gibidir herhalde. Bu nedenle egoların bir miktar şişmesi ve sanat adına küçük tartışmaların ve ayrışmaların yaşanması da gayet doğaldır. Küsüp gidenler ve hevesi kırılanlar da oluyordur mutlaka. Ne tartışmalara vakıfım ne de küsüp gidenleri biliyorum. Dışarıdan bakan ve İstanbul’da yaşayan bir izleyici olarak ne gidenleri ne de kalanları görüyorum. Ben yalnızca gönüllülükle sürdürülen; bir okul, bir kurum olarak Bulancak Sanat Tiyatrosu " class="text-dark font-weight-bold" target="_blank"> Bulancak Sanat Tiyatrosu fenomenini görüyorum. Hakkında belgesel çekilen ve 2025 yılında Giresun’daki 1 Mayıs mitinginde ‘Özgür sanat! Özgür tiyatro!’ sloganıyla yürüyebilen ve sınıfının bilinciyle hareket eden bir tiyatro ekibi görüyorum.

Oyunun Bulancak insanını tipolojik açıdan güzel yansıttığını vurgulamıştım. Bir oyunun akıp gitmesi az şey değildir!  Oyuncuların bu rahatlıklarının arkasında elbette provalar tekrarlar olduğu düşünülse de esas neden bu değildir. Oyuncular doğrudan aileden, eş dosttan, arkadaş çevresinden zaten doğal olarak yıllarca gözlemiş oldukları kişileri oynadılar aslında. Buradaki gözlemlerini tiyatro ortamına transfer etmiş oldular. Böylece zaten karmaşık ve katmanlı olmayan neredeyse mesajı apaçık edilen ve didaktik kimi ögelerin yer aldığı neşeli bir oyun izledi seyirciler.

OYUNUN MESAJI

Kadın erkek çatışkısı, kadının ezilmişliği, bir mal gibi satılmak istenmesi üstelik erkeğin doğal bir sömürücü olarak Bulancak’taki versiyonuyla ilgi çekti. Son sahnede yine bir klişeye yer verildi. Aşıkların önü Pazarsuyu’nda kesildi! Töre cinayetine biraz da alaycı bir son bakışla perde kapandı. Küçük kardeş ablası Dökül’ü ve sevgilisi Davud’u vurduktan sonra namusunu temizlediğini söyleyerek oyunu bitirdi.

Yönetmen oyunun sonunda bize herhangi bir kurtuluş reçetesi vermediğine göre oyunda konu edilen bu sorunların Bulancak’ta hala devam ettiği yorumunda bulunabiliriz.

Biliyoruz ki bir sanat eserinde verilen mesajlar hiçbir zaman için gelişi güzel değildir. Bu nedenle de mesajları doğru okumak ve toplumsal anlamda tüm eleştirileri önemsemek zorundayız. Bulancak Sanat Tiyatrosu " class="text-dark font-weight-bold" target="_blank"> Bulancak Sanat Tiyatrosu topluma doğru bir mesaj verme misyonuyla kendi üstüne düşeni yapmış oluyor. Diğer sivil toplum örgütlerinin, sendika ve kuruluşların da bu minvalde görünürlüğü olan işler yapması şarttır. Haklar, özgürlükler bu mücadelenin rengiyle kendi doğal tonunu buluyor.

 

Ne yazık ki kapalı gişe oynanmadı oyun. Bulancak Sanat Tiyatrosu’nun belki de en çok eleştirebileceğim yönü budur. Faaliyet tanıtımları ne yazık ki sahnede yürütülen işler kadar profesyonel değil. Nihayetinde haftalık 150 kişilik bilet satışından bahsediyoruz. Giresun, Bulancak ve Piraziz’in nüfusu göz önüne alındığında oyunun kapalı gişe oynanmasını sağlayacak olan sayı hiç de zor değildir. Bu konuda ayrı bir birim oluşturulup oyunun tanıtımları daha iyi yapılsa tiyatronun geleceği bambaşka bir seyir alacaktır.

Benim izlediğim oyunda tiyatro salonunun yarısından biraz fazlası dolmuştu. İşlenen temayı dikkate alarak seyirci konusunda bir yorumda bulunacak olsaydım; seyircinin kadın ve çocuklardan, gençlerden oluşmasının hayli dikkat çekici olduğunu söylemek isterdim. Çünkü her zaman için salonlardaki seyirci temsiliyetinin bir anlamı olduğunu düşünürüm. Anlatılan konu özelinde Bulancaklının toplumsal dönüşüm arzusunu da kodlayan bir temsiliyet vardı salonda. Değişimin gerçek dinamiği oyunda da yansıtıldığı üzere kadınlar ve gençlerdir. Salonda da böyleydi durum. Bu çakışmanın tesadüf olmadığını, sosyal gerçekliği yansıttığını düşünüyorum.

Sahnede yer alan oyuncular içinde arkadaşlarım, öğrencim ve uzaktan da olsa tanıdığım çok değerli dostlar vardı. İlk defa gördüğüm genç oyuncular vardı. Gençlerin sahne tozu yutmaları Bulancak’ın kültürel iklimi için çok önemlidir.

SİNEMA ÖLÜ TİYATRO SAĞ

Bu kentin bir zamanlar iki ayrı sineması vardı. Sinema ve tiyatro esasen kulvarları farklı iki sanat alanı olsa da hedef kitleleri aynı olduğu için daima seyirciyi ikircikli bırakırlar. Seyirci acaba hangisine gitsem diye bazen arada kalır. Bu farklı kulvarların rekabetinde Bulancak Türkiye’deki tek örnek olarak incelenmesi gereken bir seyirci pratiğiyle tiyatroyu sağ bırakmış sinemayı ise ölmekten kurtaramamıştır. Elbette başta Mürsel Gülmez ve diğer kurucu arkadaşlarımızın ve sonraki kuşak çalışanların büyük inadıyla olmuştur bu kazanım. Ancak buradaki gönüllülük (tiyatro) ve ticaret (sinema) açısından seyircinin seçimini doğru yorumlamamız gerektiğini ve tiyatronun samimiyetini Bulancaklının doğru okuduğunu söylemek istiyorum.

Bulancaklıların tiyatroyu desteklediklerini sahiplendiklerini söylesek de boş koltuklar en çok da oyuncuların ve onlarla birlikte gönüllü olarak emek veren dostların içini acıtıyor. Kapalı gişe oynanan oyunların enerjisinin her zaman için bambaşka olduğu söylenir. 

Bulancak’ta seyircinin azaldığı dönemler olsa da tiyatronun kapanmasına yol açacak bir seviyeye hiçbir zaman inmemiş olması eldeki en önemli tesellimizdir. Demek ki gönül verenlerin umudu henüz tükenmemiştir. Demek ki tiyatromuzda hala bilgi, tecrübe ve liyakat kendi borusunu öttürmektedir. Yoksa bu oyunlar bunca yıldır devam edemezdi.

Oyunda Davut ve Dökül Bulancak’ın aşka inanan iki güzel çocuğuydu. Birlikte mutlu olacaklarına inanıyorlardı ta ki köhnemiş töreler karşılarına kardeş kılığında çıkıp onlara kurşun sıkana kadar. Yönetmen Mustafa Çolakoğlu onlara yeni bir son yazmasa da töreyi alaya alan bir yorumla oyunu bitirdi. Cesarete ve umuda göz kırpmış oldu.

Bu yazıda oyuncular hakkında da bir iki söz söylemek ve öne çıkan performansları belirtmek istedim, sonra baktım ki yazıyı gereksiz yere çok uzatmış olacağım; vazgeçtim! Çünkü tüm kadro istisnasız gayet güzel bir performans sergilediler. Onları buradan bir kez daha alkışlıyorum!

İster sahne önünde olsun ister sahne arkasında; Bulancak Sanat Tiyatrosu’na emek veren herkese bu kente kattıkları paha biçilmez değerden ötürü bir arkadaşları olarak teşekkür ediyorum.

Bu oyunda yer alan tüm dostlara omuz veren sadık seyircilere selam ve sevgilerimi sunuyorum.

OYUNCULAR

  • Şenol Yaşar
  • Sururi Apaydın
  • Armağan Meyveci
  • Filiz Yıldırım
  • Emine Ödemiş
  • Özlem Kelleci
  • İpek Su Yaşar
  • Olgun Kartal
  • Zuhal Akdemir
  • Selim Tamcı
  • Adil Bekçi
  • Beste Kara
  • Arife Beşikçi
  • Sezgin Birol Henden
  • Cankut Elmas
  • Aleyna Canik
  • Beren Su Karahasan
  • Hüseyin Efe Aydın
  • Kaşif Buğra Aksu

 

TEKNİK EKİP

  • Burak Baş
  • Vedat Özkaya
  • Cemal Er
  • Gökmen Azder


Bulancak Sanat Tiyatrosu’nu merak eden arkadaşlar için YouTube’dan TRT yapımı olan ’Bir Heves Tiyatro’ belgeselini de izlemelerini öneriyorum.

Mustafa Turan'ın güncel yazılarından haberdar olabilmek için; https://mustafaturan.art/ adresini ziyaret edebilirsiniz.
İnstagram: @mustafaturan.art
Facebook: Mustafa Turan
Youtube: Mustafa Turan

 

Giresun HABERİ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve saltkaradeniz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.